Ramazan ayındaki ekmek kuyruğuna girmeyenimiz yoktur. Sıcak pidenin kokusu, iftar saatinin yaklaşması ve sıcak yemeklerin hayaliyle son dakikalar geçmek bilmez. Bu kuyruğun uzun zamandır hasret kalınmış sıcak yemek için olduğunu hayal edelim. Malzeme eksikliğinden dolayı ocağa konulamayan tencereler, sıcak yemeğin kokusunu dahi unutturur olmuş dünyada. Çeşitli yemeklerle donanmış sofralarımızda, tercihimize göre yemek ayırt ederken uzun bir süredir iki farklı yemeği yan yana görmemiş olan kardeşlerimizle aynı gökyüzünü paylaşıyoruz.
Suriye kamplarındaki çadırların mutfağı dahi yok. Kuru erzak yardımıyla hayatta kalmaya çalışan insanların komşusu olduğumuzu iddia ediyoruz. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” Hadis-i şerifinin açtığı ufukla sınırdaki kardeşlerimizin sıcak yemek ihtiyacından ne kadar haberdarız? Onlarca çocuk, sıcak yemeğin kokusunda sıranın kendisine gelmesini beklerken bizler bulunduğumuz şartlar için ancak şükrümüzün acizliğini konuşabiliriz.
Bir diğer masum coğrafya ise açlığın sınırındaki Afrika… Açlık ve susuzluğun can aldığı köylerde insanlık yaşam mücadelesi veriyor. Bizlerin ufacık dokunuşuyla gözleri parlayan bir masumiyet… Halil İbrahim soframızı kıtalar ötesindeki kardeşlerimizle paylaşmak için henüz geç kalmadık.
Ufak bir desteğin bile kelebek etkisi yaptığı coğrafyalara yardımlarımızla adım atmak birçok güzelliğin başlangıcı oluyor. “Bir sıcak tabak da mazlum kardeşimizin önünde olsun…” diyen ince gönüllü Masum Eli ailesinin hassasiyetiyle ısınıyoruz. Kokusu burnunda tenceremiz her kaynayışında bir kardeşimizi daha düşünerek insanlığa can katabiliriz. Mazlumun hakkı bizlerin elindeyse gelin Masum Eli’yle şükrümüzün hakkını verelim. Bunca mağduriyete karşı insanlık ateşine su serpelim.